5 Kasım 2012 Pazartesi

Sırf Sana Benziyor Diye....

Bayram dönüşü, Metronun Samandıra’daki otogarına gittik, kabus gibiydi. Özellikle, isim bildiriyorum. Akıllarda kalsın diye. Uzun zamandan beri Metroyla yolculuk yapmamıştım. Bayram yoğunluğu diye açıklama yapıyorlardı. Otobüsler en az 2 saat rötarla geliyor, hangi perondan hangi otobüs kalkıyor belli değil, aşırı kalabalık, tahmini olarak 500-600 kişi, ayakta bekliyor, anonslarda, gelen otobüslerin sefer numaraları söyleniyor. Sonra, aynı otobüse ait birkaç sefer numarası olduğu söylenerek, düzeltiliyor, bir iki anons yapılıyor, hemen otobüs kaldırılıyor. Herkes, sefer numarasıyla soruyor, otobüs gelmedi, gelmedi, sonra hooop otobüs kalktı, anonsları duymadınız mı? Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, anonsları dinleyeceksiniz. Tam iki saat boyunca, anonsları pür dikkat dinlemeye çalıştım, duyamadıklarımda, koştura koştura, danışmaya gidip soruyor, sonra yine dışarıda bekliyordum. Kazara otobüsü kaçırsam, yaşayacağım rezillik tam olacaktı. Benim açımdan çok kötü bir seçimdi. Diğer firmalar, daha küçük çaplı olduğu için, rötar olsa bile, en azından otobüsün nereden kalkacağı belli. Herkes koşturuyor, herkes sigara içiyor. Ben kendime kızıyorum, niye kendimi bu duruma soktum diyerek iki saat kadar koşturdum. Otobüs geldi. Gelen yolcular iner inmez, giden yolcular bindiği için, otobüs havasız, kabus gibi. Bir de o meşhur kokularını sıktılar. Biner binmez uyudum, molaya kadar. Molada ışıklar yandı, kalkıp, bir çay içtim, tuvalete gittim, bir sigara içtim, mola bitmeden otobüse bindim, pencere tarafındaki bayan inmediği için, tekrar rahat rahat koltuğuma yerleştim, Tek hedefim, bir an önce yolculuğun bitmesi, gözlerimi açayım, garaja girmiş olayım. Gözlerim hafif aralık,  otobüse oldukça uzun, sarışın bir bayan bindi. Olay burada başlıyor işte. Karanlık koridorda, arkaya doğru ilerledi, geldi benim yanımda durdu. Herhalde, arka koltukta oturacak, yandakinin kalkmasını bekliyor diye düşündüm. Ama, dakikalar geçti, kadın yanımda duruyor., sanki bana bakıyor. Gözlerimi iyice açıp baktım, ne oldu diye. Kadın, seni birine benzettim de dedi. Yıllardır, bir çok insandan duyduğum şeyi söylemiş oldu. Aslında bu söz beni rahatlatır, yani çok ucube olmadığımı gösterir benim. (Tabii, eşi benzeri olmayan bir güzellikte de olmadığımı teyit eder.) Sonra, kadın, omzumu, kolumu okşadı. Ve, yine karanlık koridorda ilerleyerek, otobüsten indi. Beni, seni birine benzettim, sözleriyle baş başa bıraktı. Önce, acaba, herkes aynı kişiden mi bahsediyor diye düşündüm. Meğerse, bana çok benzeyen bir tek kişi varmış. Diye düşündüm. Sonra, insanlar beni kimlere benzetiyorlar diye düşündüm. Bir deniz gezisinde, kaptanın bana seni birine çok benzetiyorum, emin misin sen hatırlamıyor musun, sözleri geldi. Sanki, geçmişte bir şeyler yaşamışız da,  şimdi karşılaşınca, ben tanımamazlıktan geliyorum, gibi imalı davranmıştı. Ben çok rahatsız olduğumu chatırlıyorum. Cevap olarak , her zamanki rutin cevabımı vermiştim. Beni zaten hep birilerine benzetirler. Sonra, bir arkadaşım, amcasının eşine benzetmişti, yemin ederim aynı sen. Ha birde şu vardır, hareketleri, tavırları, gülüşü bile benziyor.  O arkadaşa özellikle söylemiştim, bana bir resmini göstersene. Beni hep birilerine benzetiyorlar, çok merak ediyorum, benzetilen birisinin resmini göreyim en azından, diye ama  olmadı…..
Sonra, evet benzetilen kişiyle hiç karşılaşma imkanım olmuyor, neden acaba diye düşündüm. Sonra, çünkü insanlar beni, annelerine, kızlarına veya çok yakınlarına benzetmiyorlar diye düşündüm. Sadece, etrafında bulunan ama çok samimi olmadıkları birilerine benzetiyorlar dedim. Sonra mesela, çoook zengin bir adam, (Hulusi Kentmen)beni sevdiği ama ölen kızına benzetse mesela, dedim,  beni çekip bu hayattan kurtarsa. Sonra peki bu güzel kısmı, benim başıma hep fenası gelir, mesela birisi beni ya, kanlısına benzetirse, dedim. Gözlerimi faltaşı gibi açtım. Hep, bir gün maç çoşkusuyla atılan bir kurşuna hedef olsam, pisi pisine gitmiş olurum derim. Ya bir gün kazara birisine benzetildim diye öldürülürsem., veya zarar görürsem.
Bu bana çok olası geldi, çünkü bu yaşıma kadar o kadar çok birilerine benzetildim ki ve yukarıda da düşündüğüm gibi insanlar, hep .biraz tanıdığı, çok sık görmediği insanlara benzetiyorlar beni, korktum. (Kayıtlara geçsin, eğer böyle bir şey olursa, çok akıllıydı, böyle olabileceği aklına gelmişti densin)

Sonra, yine yanıma gelip, omzumu okşayan kadına gitti aklım. Kadın, beni mola yerinde gördü, karanlıkta, otobüste yanıma geldi. Ben rahatsız olana kadar, başımda durdu, beni seyretti. Sonra, ben ona baktığımda, bana soru sormak için fırsat vermedi, belki de sesimi duymak istemedi.

Bir gün, uzun boylu, gülen yüzlü, saçları oğlan saçı gibi kısa bir kadın gördüm, kalabalıklar arasından, önce hemen gözlerimi kaçırdım, “Yok canım, ne alaka” dedim, sonra dur bir bakayımda farkı göreyim dedim. Sonra, tabiî ki o değil diye baktım, sonra, keşke o olsa diye baktım, sonra bundan sonra bakıp bakacağın, sadece bu, sadece ona çok benzeyen birine bakabileceksin, bir daha asla ona bakamayacaksın, diye baktım. Sonra, bu kadın, benim ona
böyle baktığımı görse, acaba ne düşünür diye baktım.

Velhasıl, bazen bir insan, hayatımızda, bir daha hiç göremeyeceğimiz birine benzediği için, kısa bir süreliğine bile olsa, baş köşeye oturabiliyor.

Sarışın kadının omzumu okşayışıyla, benim kısa saçlı kadını seyredişim, aynıydı, Çok kötü bir otobüs yolculuğunda, birkaç dakika yanımda duran sarışın kadının bana düşündürdükleri bunlardı..

Ben Piraye,  sizlere bu olayla merhaba diyeyim.

1 Kasım 2012 Perşembe

bir tatilin hatırlattıkları

Kurban bayramı ile Cumhuriyet bayramının birleştiği bir haftalık tatili geride bıraktık geldik yine kendi dünyalarımıza. Aile bağları, ailevi sorunlar, sıkıntılar,kavgalar, neşeler, coşkular, koşuşturmalar..Misafir gelmeleri, kolonya tutmaları, tatlı ikram etmeler..Kucaklaşmalar, sarılmalar, sevmeler, sevilmeler, sitemler, şikayeler..Aile..Özlemişim.
Bu tatilde, zaman öylesine akıp giderken, biz kadınların şu tabiri caizse "kuyruğu dik tutmalar" tribinden çektiği nedir diye çok düşündüm. Hayatı biz insanlar niye böyle yokuşta yürüyormuş gibi yaşarız ki, yol düz ve basit aslında. Yaşanmışlıklar insana çok şey öğretiyor, dersler alıyorsun. Şimdi benden daha genç aile üyeleri aynı süreçlerden geçiyor. Ven aynı yerde takılıyoruz, "gurur", "kuyruğu dik tutma" gibi nedenlerle seni sevenleri bir türlü  anlamama, hırçınlık halleri. Benden söylemesi, zararlı bunlar. Ben ne çektiysem bunlardan çektim, derler ya, bir bakıma öyle gerçekten.
Sevgi emek ister gerçekten, sabır ister. Kuyruğu yere indirmek, kalkanları kaldırmak, gardını düşürüp kalbini tümüyle açmak  ister. Yaşadığın ilişkide başrol olmaz, herkes başroldür. Bir bölümde sen, diğerinde o..Birbirinin önünü kesmeden, birbirinin yeteneklerini ortaya çıkarmak içindir herşey. Alçakgönüllülük ve sağduyu ister. Bunlardan uzaklaşırsa insan, hayal kırıklıkları ve pişmanlıklar içinde dolanır durur. Çünkü , aksini yaparsan, önce kendini sevemezsin, içindeki çocuğu susturup , büyümeye başladığın zamanlardan beri toplumun sana dayattığı ve ikna ettiği kalıplara uyduğun için ,genellemeler yaptığın için ve bunlara göre davrandığın için kendine kızarsın ve bunun farkında bile olmazsın. İçindeki "ben"i susturup, olması gerektiği dayatılan "ben" liği yaratmaya çalıştığın için çok acı cekersin. Ne zaman yaş kemal e erer o zaman bu yükleri birer birer sırtından atmaya başlar ve rahatlarsın. ( doğrudur, yaşın kemal e erdiği bir dönem her insanoğlunda vardır- kalbinin sesini duymayacak kadar sağır değil ise-, en kötüsü ölüme az kala farketmektir ki herşey için çok geçtir)
   İnsanlar tartışırken sesleri yüksek ama kalpleri bir o kadar sağır olurmuş. Neden bağırmak ister insan, sesini o kalbe duyurabilmek için. Bunu bir kitapta okumuştum, çok hoşuma gitmişti.
   Ben yaşamayı bir enstrümana, mesela keman veya gitara benzetiyorum .Yerinde öylece durur, kendi başına bir şekilden - cisimden ibarettir. Çalmayı sabreder, öğrenir,  bilir de doğru sesleri çıkarabilirsen, müthiş keyif verir. Ruhunu besler.   Acele edip hemen bir melodi çalmaya çabalarsan kibirinle,  parmakların kanar ama yine de korkunç bir cayırtıdan öte gidemezsin, çabuk pes eder, başka enstrümanlara geçersin.. ama boşadır.
  Yaşadıkça öğrenmeye devam ediyor işte insanoğlu..
  Sevgiyle kalın.
  Nergis