7 Ekim 2012 Pazar

Herşey Geçer...

Her şey geçer...Yazsanız da geçer, yazmasanız da. Aradaki tek fark yazıdır...
Biz, dört kafadar kadın, yazalım madem öyle dedik.  Aramızdan birinin kendine ait bir bloğu da var hatta ama o gizli kalmayı tercih ediyor. Bu, ne kadar ortada olacak bilmiyoruz...Ben, Heidi, dört kişiden biri, hani gizli bloğu olan, bu yazıyı grup yerine, kendi adıma yazıyorum...Teknik başlangıç, ayarlamalar bana kaldı  ve muhtemelen geliştirmeler de bana kalacak.
Yirmi iki yıl...İnanılır gibi değil. Gerçeklerin çoğu böyle değil midir zaten, inanılmaz...Yirmi iki yıldır tanışıyoruz. Artık o klişe cümleyi dahi kuramıyorum; dün gibi hatırlamıyorum o günü. Hayal meyal, tanıştığımız günler...Hangisi ile tam olarak neredeydi bilemiyorum...Okulda, yurtta, kaldığımız evlerde, yaşadığımız şehirlerde artık şerit halinde geçmiyor gözümün önünden hatıralar. Yirmi iki yıl insan ömrü için oldukça uzun bir zaman her zamanın hatırlanabilmesi için. Burası "anılar" defteri mi olacak geleceğe mi bakacak bilmiyoruz henüz...İlk amaç; mekanlarımızın uzaklığını yakınlaştırabilmekti, daha pek çok amaç eklenecektir eminim. Çocuklar var, onların bize gülmesi için biraz belki. Onların da katılımlarını isteyeceğiz, belki biz de onları yazılarıyla anlamaya çalışacağız...Felsefe, gezi, edebiyat, psikoloji, bunca yıl ne konuştuysak artık deftere geçirelim dedik belki...Belki ilerde, inşallah çok ilerde, konuştuklarımızı da unutmaya başladığımızda , madem teknoloji artık bunu sağlıyor, faydalanalım dedik belki...
Bir yirmi iki yıl sonrasını görebilecek miyiz beraber, kimse bilemez ama o zaman yakın gözlüklerimizle okumak çok keyifli olacak diye belki...

İnsan tıpkı kendi ölümünü düşünemediği gibi dostlarının da ölümünü düşleyemiyor, korkuyor bazen, aklına geliyor ama asla idrak edemiyor...Biri daha vardı aramızda; O' nun bu kadar erken ayrıldığına hala inanmıyor insan, biz inanamıyoruz...Üstelik aramızda en çok yazan oydu. Yazmayı en çok seven...Bizim çok konuştuğumuz zamanlarda yoktu böyle sanal defterler, olaydı  en çok o yazardı biliyorum...Olaydı, olaydı...

Bana göre, bu sanal defterler yüzünden artık daha az konuşuyor insanlar. Buluşmak yan yana gelmek için çaba sarf etmeye üşenir olduk. Hayat hep daha hızlı akıyor, teknoloji zaman tasarrufu yaptıkça bizim hiç bir şeye zamanımız kalmaz oldu. Kim alıyor, nereye gidiyor arta kalan zaman anlaşılır gibi değil...Konuşamadıkça yazıyoruz sanki. Biz sevgilimizle buluşabilmek için yurttan kaçardık, şimdi e-posta sohbetlerinde ediliyor aşk-ı ilanlar, ama mimiksiz, ama hüzünsüz ama sevinçsiz; gülücük ve somurtma işaretleriyle...
Yapacak bir şey yok,  zaman hep ileriye gidiyor maalesef. Bu da güzel o da güzeldi...O daha zor değildi ama bu da daha kolay değil. Sadece bambaşkalar...Biz belki de mutlu olmalıyız; postacı yolu da gözledik, e-posta da yeni mesaj var mı diye de çok bekledik...Bilgisayarlarda "silme" tuşları da kırdık, mektupları musluklarda da yaktık...Her şey geçiyor, zaman, insanlar, şehirler, evler, sokaklar ve hayat...Hem de nasıl...

Velhasıl kelam, yazalım bakalım...

2 yorum:

  1. Yazın bakalım ben hep sizi okurum...Aranızda en çok yazan "O" yok ne yazık ki... Ama onun size bir hediyesi var...Kendisi gibi yazmayı ve okumayı çok seven bir "çocuk"...Katılımını isterseniz eminim kabul edecektir ve bu durumdan çok mutlu olacaktır...O hediyeye önce "bebek" dediniz...Sonra "O"nun isteğiyle "Yağmurcuk Kuşu" oldu...Sonra çocuk oldu...Şimdi kimse bilmiyor ne olduğunu...Sevgiler -Yağmur BUDAK-

    YanıtlaSil
  2. Yazarsan ne güzel olur... Sen her zaman bizim yağmurcuk kuşumuzsun, kocaman delikanlı olsan bile...

    YanıtlaSil